Psikoloğumuz Anlatıyor: Neden Evde Kalamıyoruz?
Hepimizin biraz desteğe ihtiyacı olan günlerden geçiyoruz. Kendimizi dinlemeye ve anlamaya bolca vaktimiz varken bunu bize yol gösterebilecek uzman biri eşliğinde yapmak en doğrusu olmaz mı? Armut.com’da hizmet veren başarılı psikologlarımızdan Beria Bilge Şener sizler için, bu zorlu günleri kendimizle nasıl verimli geçirebileceğimizle ilgili bizlere destek olacak bir yazı dizisi hazırladı.
Armut’taki başarılı psikologlardan hizmet almak istersen hemen talebini oluşturabilirsin >
“ Sevgili dostlarım,
Virüs salgını nedeniyle bütün dünyada insanların en çok zorlandıkları, en çok konuştukları, üzerine espriler ürettikleri konu, dışarı çıkmama, evde oturma kuralına uymak oldu. Fransa’da polis dışarıdaki bir vatandaşı uyardığında, isyan ederek “ben bir stüdyo dairede oturuyorum, dışarı çıkmam gerek” dedi. İtalya’da insanların ev partileri düzenlemeleri, dışarda toplu olarak mangal yapmaları belediye başkanını isyan ettirdi. Bizde ise karantinadan kaçan insanları polis yakalamaya çalıştı. Hiç düşündünüz mü insanlar neden evlerinde oturmakta bu kadar zorlanıyorlar.
Frankl “anlam dışarıda” diyor. Evet anlam dışarıda diğer insanlarla birlikte olmakta. Hayatı anlamsız bulan depresyondaki insanlara “dışarı çık ve insanlara yardım et, hiçbir şey yapamıyorsan nasılsın de” diyor Viktor Frankl. Diğer insanlar insanların hayatını anlamlı hale getiriyor. O nedenle diğer insanlara ihtiyacımız var. İnsanlarla bağ kurmak, bazen sokakta hiç tanımadığımız bir insana bile bir şey söylemek, onunla önemsiz bir konuda konuşmak bize iyi gelir. Çünkü o insanla birlikte yaşadığımızı, var olduğumuzu anlarız. Şimdi insanlar evlerindeyken, tembellik yapmak için, televizyonda film izlemek için, evdeki işlerini tamamlamak için ne güzel bir fırsat değil mi? Ama hayır, insanlar dışarı çıkmak istiyor. Çünkü birileri onlara var olduklarını, yaşadıklarını göstersin istiyorlar. Bunu yapamadıkları zaman yaşadıkları panik duygusunun nedeni yaşadıklarını hissedememekten kaynaklanıyor.
Evde ailesiyle birlikte yaşayanlar için bu geçerli mi diye soracaksınız. Evet onlar yalnız değil, sürekli yanlarında onlara yaşadıklarını hatırlatacak birileri var, ama onlar da dışarı çıkmak istiyorlar. Çünkü insanlar sürekli birileri ile birlikte olduklarında, yaşam, ilişki aynılaşır. Artık onların hayatına alışkanlıklar hakim olur. Aynı saatte yemek yenir, aynı televizyon programları izlenir, aynı konular üzerinde konuşulur ki bu konularıda genellikle televizyon belirler. Sanki evde herkes diğerlerinin ne istediğini biliyormuş gibi davranmaya başlar. İşte o zaman o insanlar yine yaşadıklarını hissedememeye başlarlar. Başka bir insanla farklı konularda konuşmak, birisinin ona “yüzün solgun görünüyor, hasta mısın?”, “ekonominin gidişi hakkında ne düşünüyorsun?”, “saçına ne yaptın, güzel olmuş” demesine ihtiyaç duyarlar. Bu günlerde daha önce ellerinden düşürmedikleri sosyal medyanın da tam olarak bu yüz yüze ilişki ihtiyacını karşılamadığını görmüş olduk. İnsan başka bir insanın ona yaşadığını göstermesiyle hayatta anlam buluyor.
Şimdi insanın aklına şöyle bir soru geliyor. Bir başkası olmazsa insan var olmuyor mu? İnsan tek başına var olduğunu nasıl hissedebilir?
Logoterapi felsefesine göre insan her koşulda vardır. Hiç kimse ile görüşmese de, hiçbir şey yapmasa da insan vardır. İnsan doğuştan getirdiği özellikleri, yetenekleri ve değerleri ile vardır. Önemli olan insanın bunu görebilmesidir. İnsan kendi varlığını göremediği zaman bunaltıya düşmektedir. Şimdi bunu kendi kendimize yapmamız için bulunmaz bir fırsatımız var. Günlük yaşam koşturmacalarına ara verdiğimiz bu günlerde bunu yapmak için zamanımız var.
Geçmiş yaşantılarımızı hatırlamaya çalışacağız. Bu güne kadarki yaşamımızda neler yaptık, neler yaşadık. Her insan hayatındaki diğer insanlara mutlaka bir şeyler vermiş, onlardan bir şeyler almıştır. Her şeyden önce anneniz, babanız ya da size bakım veren insanlar sizin dünyadaki varlığınızı devam ettirmeniz için hayatınızın ilk zamanlarında sizinle ilgilendiler, size yardım ettiler. Zaten dünyaya gelmekle var olan size, gelişmeniz için destek oldular. Siz de yetişkin olduktan sonra etrafınızdaki insanların gelişmesine katkıda bulundunuz. Kim olursanız, ne ile meşgul olursanız olun mutlaka diğer insanlara ve diğer canlılara destek oldunuz. Sizin bu yaptıklarınızı ortadan kaldırabilecek bir güç var mı? Sizin yaptıklarınız sadece size özgüdür. Hiç kimse bir başkasının işini yapamaz. Demirci iseniz dövdüğünüz demirlerle yaptığınız aletleri insanlar kullanarak üretim yaptılar. Öğretmen iseniz bir şeyler öğrettiğiniz yüzlerce, belki de binlerce çocuk büyüyerek, gelişerek insanlara başka hizmetlerde bulundular. Avukat iseniz zor durumda olan insanlara yardım ederek adaletin uygulanmasına katkıda bulundunuz. Bilim insanı iseniz bilimin gelişmesine katkıda bulunarak insanlığın gelişmesine katkıda bulundunuz. Doktor iseniz insanların acılarını dindirerek yeniden yaşama sarılmalarını sağladınız. Bir dükkânınız varsa insanların sizin dükkânınızdan ihtiyaçlarını karşılayabilmeleri için uğraştınız. Sanatçı iseniz sanat eserleri oluşturarak insanların duygularına tercüman oldunuz. Çiftçi iseniz ürettiklerinizle insanları doyurdunuz. Sizin bu yaptıklarınızı kim ortadan kaldırabilir.
Viktor Frankl’ın hayatının son günlerini yaşayan, derin bir depresyonda olan ve “bütün hayatım insanlara hizmet etmekle geçti ve şimdi ölüyorum” diyerek hayatı anlamsız bulduğunu ifade eden kadına söylediği “bütün bunları senin elinden kim alabilir, o yaptıkların sonsuza kadar seninle var olacak ve korunacak” sözleri kadının son günlerini mutlu bir şekilde geçirmesini sağlamıştır.
Şimdi hayatınız boyunca sahip olduğunuz mutlu anılarınızı düşünün. Kendinizi huzurlu hissettiğiniz anları ayrıntıları ile hayal edin. Yeniden mutlu anılardan oluşan bir hayat hikâyesi oluşturun. Hayat hikâyesi zaten mutlu anılardan oluşanlardansanız bu hayatınızı yakınlarınıza anlatın. Onların bu hikâyedeki yerlerini gösterin onlara. Böylece sizin mutluluğunuza yaptıkları katkıyı görsünler.
Sevgi ve saygılarımla,
Beria Bilge Şener “