İspanya'da Sıra Dışı Bir Eve Konuk Oluyoruz

2004'ten beri TasLab isimli ajansın sahibi olan Tas Careaga, kişisel, akıcı ve sürekli olmayı amaçlayan bir projede, 16. yüzyıl İspanyol Barok kilisesini kendi özel çatı katına ve stüdyosuna dönüştürdü. Zaman ve fon yatırımı yapacağı bir ömür boyu sürecek projenin peşinde olduğunu belirten Tas Careaga, uzun süre terk edilmiş binalar arasında ilham arayışıyla dolaşırken, bir gün harabe halindeki eski bir kilisenin ilanına rastladığını ve satın almaya karar verdiğini belirtiyor. Neredeyse dört yıllık sıkı çalışmanın ardından, yeniden inşa edip tasarladığı kilisenin ortaya çıkardığı İspanya’daki bu sıra dışı eve hep birlikte konuk oluyoruz. Gelin hikayenin devamını ve bu enteresan evin nasıl oluştuğunu birlikte inceleyelim.

Londra'da Renkli Bir Eve Konuk Oluyoruz >

İzmir’de Ferah ve Sade Bir Eve Konuk Oluyoruz >

Ankara'da Nehir Hanımın 'Gri' Temalı Modern Evine Konuk Oluyoruz >

Orijinal Unsurların Maksimum Korunması

Müdahale, 16. yüzyılın ikinci yarısında inşa edilen ve 18. yüzyılın sonunda neoklasik açıdan önemli bir yeniden yapılanma geçiren küçük bir kilisede (bir inziva yerinden çok büyük olmayan) gerçekleştirilmiş. Projenin başlangıcında, binanın çatısı bulunmamakla birlikte, iç kısmına doğru çökmüş ve endişe verici bir yapısal istikrarsızlık durumundaymış. Yine de mimar, projenin uygulanabilir olduğunu doğruladı. Her zaman, olabildiğince orijinal öğeyi korumak için mümkün olduğunca az müdahale etme fikrine öncelik verildi. Bu özel kilise bir düzine izole bina ile çevrili, yemyeşil bitki örtüsüne sahip dağlarla kaplı bir alanda ayrıcalıklı bir konuma sahip. Mümkün olan en hassas şekilde müdahale etme fikrine her zaman öncelik verilmiş kiliseye ancak başka bir alternatif olmadığında gerekli dokunuşlar ve değişiklikler yapılmış.

Böylesine karmaşık bir işin talihsizliklerine rağmen, ortaya çıkan sonuç oldukça çarpıcı. Mimar, mekanı müşterinin ihtiyaçlarına, zevklerine ve yaşam tarzına göre dönüştürmeyi ve uyarlamayı başarmış. Alışılmadık bir alanı nasıl evcilleştireceğini, tarihini koruyarak modernleştireceğini bildiğini görüyoruz.

Bikzaia'da Bir İnziva Yeri

Sopuerta, Bizkaia'da gerçekleştirilen projenin sadece alışılmadık benzersizliği nedeniyle değil, aynı zamanda her köşenin, her fotoğrafın, eserlerin öyküsünün yaydığı iyi hisler nedeniyle dikkat çektiğini söyleyebiliriz.

İspanya'daki Sopuerta'da bulunan bu kilise, dağların ve onu çevreleyen bitki örtüsünün üzerinde ayrıcalıklı bir konuma sahip. Mekan ev sahibinin ve arkadaşlarının birçok tablosunun yanı sıra dünyanın dört bir yanındaki geziler sırasında çekilmiş birçok resmi içerdiği için derin bir kişisel anlatıya sahip.

Modern ve çağdaşın antikayla buluştuğu bir alan olan oturma odası, 1800'lü yılların sonlarına ait eski bir dökme demir piyano çerçevesinden olan yemek masası gibi detaylar sunuyor.

Proje mimarı projeyi gerçekleştirirken kilisenin orijinal hacmine ve geometrilerine çok özen gösterdiklerini belirtiyor. Böylece mekana girdiğinizde, bir şekilde kendinizi kaptırıyorsunuz. Kendinizi derin bir kutsal alanda, duvarın çoklu katmanları boyunca görülebilen binanın gerçek doğasını ortaya çıkaran büyülü bir ortam içinde buluyorsunuz. Proje izleyiciye bir bütünlük duygusu aşılıyor ve bu sayede sürükleyici bir deneyime girmiş oluyorsunuz.

İç Mekanda Cağdaş Tasarım

İç mekanda genel olarak çağdaş tasarım yer alırken, Eames Şezlong ve Ottoman ve Panton sandalyeler gibi çağdaş sanat eserleri ve modern tasarımın ikonik parçaları ile de çevreyle kontrast mükemmel bir ortam yaratılmış.

Herkese Açık Bir Alan

Ev sahibinin belki de en farklı fikri, alanın kişiye özel bir evin ötesine geçmesidir. Evin ziyaret edilebilecek, gastronomik ve kültürel etkinliklere ev sahipliği yapan açık, sosyal bir showroom olmasını istediğini görebiliyoruz.

Duvarlara asılan sanat eserlerinin sanatçılarının çoğunu şahsen tanıyan ev sahibi, her röportajda bunun sanatla ilgili olmadığını, duvarlar boyunca kişisel bir anlatı dizisi yaratmakla ilgili olduğundan bahsediyor. Yine de duvardaki çağdaş eserler, on altıncı yüzyıl kilisesinde asılı görmeyi beklediğiniz sanata güçlü bir çelişki getiriyor. Yeni ve eski arasında zorlayıcı bir karşıtlık yaratmanın temel amaç olduğunu da belirtiyor ev sahibi.

Evin tamamına hakim olan sanat ve tarih duygusu elbette mutfakta da bir o kadar vurgulanmış. Özenle seçildiği belli olan tablolar, mutfağın yüksek duvarlarına eşlik ediyor. Bitkilerle eşleştirilen taş duvarlar, ahşap tezgah ve beyazın sadeliği ile birleşmiş. Mutfakta iş yaparken ya da yemek yerken sizi karşılayan bir galeri hissiyatı almak mümkün mutfakta. Evin genelinde gördüğümüz çeşitlilik ama aynı zamanda yalınlık vurgusu burada da oldukça hissediliyor.

Detaylara odaklandığımızda bir diğer dikkat çeken nokta ise aydınlatmalar. Mobilyalarda olduğu gibi lambalarda da çağdaş tasarımlar tercih edilmiş. Mutfaktaki beyaz ve ahşabın dinginliğini dengeleyen krem sarkıt aydınlatmalar, evin yüksekliğini yansıtacak şekilde tepeden mekana sarkıtılmış.

Taş duvarların yarattığı organik hissiyatın ahşapla eşleştirilerek kilisede var olan doğal yapıya uygun olarak malzemelerin tercih edildiğini görebiliyoruz. Ahşap tercih etmenin yanı sıra olabilecek en ham halleriyle kullanılan malzemeler, işlenmişliğin ve fabrikasyonun ötesinde el isçiliği ve doğallığın sinyallerini veriyor. Kusurları örtmek yerine vurgulayan ve apaçık gözler önüne seren bir anlayış sergilenmiş.